Bir tarlaya uğradım, salata yaptım...

Düşünüyorum da eskiden haberlerde sürekli olarak “mantar” zehirlenmeleri vakalarına yer verilmese onlardan biri de ben olabilirdim. Doğada yürümek, yürürken yemek, yerken yürümek ve keşfetmek; plazalara sıkıştığımız bu kariyer odaklı dönemde daha güzel bir kaçış noktası olamaz herhalde! Çalılardan böğürtlen yemek, minik yapraklar altında saklı dağ çileklerini fark etmek, suyun içine koparıp bir yaprak taze nane eklemek... Hayat lezzetli sürprizlerle dolu!

Yine benden haber alamadığınız bir haftasonu kendimi doğaya vurmuşken, karşıma tadını oldukça merak ettiğim bir sebze çıkıverdi. Meğer adı alabaş imiş, kohlrabi de derlermiş ve aslen turpgillerden ve Alman turbu olarak da anılırmış. Güzel yanı turpgillerden olmasına karşılık mideyi zorlamaması, aksine sindiriminin kolaylığı!

Önce bir dilim kestim, tadına baktım sonra tarlaya bir göz attım, onunla neyin güzel gideceğini düşündüysem içine kattım!

Siz de bulursanız yumruk kadar bir alabaşı rendeleyin. Üzerine dalından kopardığınız ve ince ince doğradığınız maydanoz ile naneleri ekleyin.

Ardından ince kıydığınız soğanları da tuzla ovun ve salatanıza katın. Hatta elinizde varsa mutlaka kırmızı soğan tercih edin. Ardında hakiki zeytinyağı, yarım limon suyu, tuz ve kırmızı biberi ekleyin.

Bence beğeneceksiniz, zira ben en son suyuna sıcak ekmek bandırırken yakalandım!

Arama motorlarında aratın, birbirinden güzel faydalarını okuyun ve pazara gittiğinizde bence bir kez tatmak adına meraklı gözler ile çevrenize bakın. Türkiye’de, Karadeniz ve Marmara bölgelerinde yetiştirildiği düşünülürse bu yörelerde yaşayıp da tatma fırsatı bulamamış olanlarda daha da dikkat kesilebilirler!

Araştırmalarım devam edecek, elbette salatadan öte tüketim şekilleri de mevcuttur, önerisi olan?

Sofralarınız renk dolsun, afiyet olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder